föstudagur, 28. desember 2007

Look At the Sky

Buraya bir şarkı daha koymak istedim günlerden bugün, saatlerden şu an. Ulrich Schnauss diye bir adamcağız var. Şarkıları pek etkileyici. Shoegaze denince aklıma gelen ilk isimlerden biri haline geldi kısa zamanda. Look At the Sky ise Rob McVey versiyonuyla gökyüzüne umutla bakmak, sis katmanlarını delip çok uzaktaki yıldızları görmek için iyi bir bahane. Buyrunuz:

Ulrich SchnaussLook At The Sky (Rob McVey)

þriðjudagur, 25. desember 2007

Lampshade

Bu öyle güzel bir grup ki başlıktaki, bir Temmuz gecesinin rengarenk ışıklarına fon oluyor. Odayı o kadar soğutuyor ki, üşüyoruz, birbirimize sarılıyoruz. Dinleyiniz:

LampshadePlakka Plakka

Reykjavik


Reykjavik
Originally uploaded by johann Smari


Beyaz ve mavi arasındaki renk skalasında görülmeye alışılmış Reykjavik bu haliyle de ilgi çekici görünmüyor mu?

"I'm afraid to forget you..."

diyor bu şarkı... Çok güzeldi; ne zamandır ne yazsam diye düşünüyordum. Sonunda bunu burada paylaşayım istedim.

fimmtudagur, 20. desember 2007

45:33

LCD Soundsystem45:33

Bu senenin en etkileyici albümlerinden biri olan LCD Soundsystem'ın Sound of Silver'ından sonra bir de bunu dinlemek lazım. Bitmiyor, bitmesin zaten.

laugardagur, 15. desember 2007

Slowblow


Orri Jónsson ve Dagur Kári Pétursson^ın iki kişilik projesi Slowblow. Nói Albínói filmini ilk izlediğimde aklıma düşen onlarca soru arasından birisi ve en önemlisi de "müziklerini kim yapmış" olmuştu. O gün buldum Slowblow^u, Dagur Kári aynı zamanda filmin de yönetmeni ve takip edilmesi gereken bir insan. Slowblow ufak seslere yön vererek müzik yapan, izlanda^nın múm^a yakın duran gruplarından. Kristín Anna Valtysdóttir ile Orri düeti olan Cardboard Box en sevdiğim şarkılarından, dark horse, i know you can smile ve Nói Albínói filminin etkisini en az on katına çıkaran Aim for a Smile da muhteşem çalışmalar. Slowblow isimli albümleri ve Nói Albínói soundtrack^i ile kalbimi çalmışlardır..
Buzla örtülmüş bir coğrafyanın ısınmak için müzik yaratan insanlarını daha iyi anlamak için izleri sürülmeli..
Slowblow Last.Fm
Albümlerini bulmak epey bir zordur, merak edip bulamayanlar olursa seslenmeleri yeter..
Iceland Airwaves

Küçük

Opiate



Güzel ve çok güzel kış şarkıları yapan birileri daha var. Geçen ay konuyla ilgili yaptığım ar-ge çalışmaları sonucunda bu gördüğünüz albümü yapan grubu buldum: Opiate.

Opiate aslında tek kişi yine. Grup mrup değil. Vespertine albümünden Cocoon ve Undo'yu yaratmak ve Aurora'yı remixlemek için Björk'le kafa kafaya vermiş Danimarka'lı bir adam Thomas Knak. Sadece artık Auster romanlarındaki gibi kişilik bölünmesinden muzdarip, ne kadar çok ismi olursa o kadar çok yerde olacağını düşünen insanlardan o da. Bir gün biz de farkedeceğiz istediğimiz kadar isme ve karaktere sahip olabileceğimizi ama tek bir bedenimiz olduğunu, aynı New York Üçlemesindeki Daniel Quinn'in birden çok isim altında çalışması ve fakat buna rağmen iki kişiyi aynı anda takip edemeyeceğini farkettiği gibi... Neyse, konumuza dönelim. Opiate = Thomas Knak; bu konuda mutabık olmalıyız. Alva Noto'yla çalışmış olması bir yana, "Reconstruction" isimli güzide filmin müzikleri de kendisinden çıkmış. 21 Nisan 2003 tarihli "Sometimes" isimli album kapağı bu üstte gördüğünüz de. İçinde de sadece 6 şarkı var. Bunun dışında "While You Were Sleeping" ve "Objects for An Ideal Home" adlı iki albümü daha var.

Sanırım bu kadar referans verdikten sonra müziğinden bahsetmeye geldi sıra. Bildiğimiz sıradan sesleri yapaylıktan uzak bir şekilde, arkadaki plaklara özgü çıtırtılara ve sessiz kar seslerine iliştirmiş olduğu farkediliyor ilk başta. Sonra akustik gitar, flüt ve piyanoyu da tanımlanması zor bir şekilde yerleştirmiş müziğine; onu bazı bazı işitiyoruz. Kendisinin iyi bir müzisyen olduğu ise yaptığı müziğin elektronik ortamda üretilmesinden kaynaklanan öngörülebilen yapaylığına rağmen, yapısındaki organikliğe ve kulağa manipule edilmiş suni sesler olarak yansımamasından anlaşılabilir sanırım. Hala dokunaklılar; hislerinizi uçlarından hafifçe havalandırabiliyorlar.

Bu kadar sözden sonra siz de dinleyiniz ve kendi cümlelerinizi kendiniz kurunuz istiyorum artık. Snow Story'e dikkatinizi çekiyor ve benden bu kadar diyorum.

http://www.last.fm/music/Opiate

fimmtudagur, 13. desember 2007

If Only You Knew the Rain...

Austin, Teksas'tan güzel bir grup var bu aralar aklımda çalıp duran: Balmorhea. Grup 2006 yazında kurulmuş ve güzel sesleri bir araya getirip, hayatta karşımıza çıkabilecek anlamlı şeyleri bize hatırlatan şarkılar yapıyorlar.

Grupla aynı ismi paylaşan ilk albümleri Nisan 2007'de piyasaya sürülmüş. Fonda yağmur varken kaydedilmiş bir şarkıları var Attesa diye. O kadar büyüleyici ki, sadece 30 saniyesini dinleyip grubun tüm şarkılarına sahip olmak isteyeceğinizden eminim. Güzel şeyleri elde etmek biraz araştırma gerektirir diye düşünüp, albümü bir yerlerden edinme işini size bırakıyorum. Tüm olarak dinleyebileceğiniz bir şarkılarını da buraya drop ediyorum.

Yeni albümleri "River Arms" için verilen çıkış tarihi ise Şubat 2008. Söylenene göre her hafta myspace sayfalarına bu albümde yer alabilecek şarkılarını yüklüyorlarmış. Birkaç sene önce bana musallat olmuş Kentucky'den çıkan Rachel's vakasından sonra Teksas'lı Balmorhea bu kışımın en belirgin gruplarından olacak gibi. Grubun myspace sayfalarında Influences başlığı altına yazdıkları "Egon Schiele" ismi ise feci halde Rachel'sın "Music for Egon Schiele"'sini anımsatmıştı zaten. Neyse, velhasıl bu grubu şiddetle tavsiye ediyorum. Soğuk tüketiniz.

Varılamayan Bir Tüm

"Sigur Rós bir yana tüm müzik dünyası bir yana" şeklinde düşünen iki insanın yazdığı bir blog burası; bu belli zaten. Lakin ben hala bu grupla ilgili gerçekten içimdeki her şeyi tam olarak ifade edebilecek net cümleler kuramamaktan muzdaribim... Zamanında şuraya bir şeyler yazmıştım. Ucundan azıcık ne ifade etmek istediğimi anlayabilirsiniz bu ifadesizlik konusunda.

Bu durum bana Sokrates'in Menon'la "erdem" üzerine yaptığı diyalogu anımsatıyor. Sokrates ve Menon "erdem" denen şeyi betimlemeye çalışırken, "erdem"le ilgili söyledikleri tüm cümleler aslında bu başlık altında verilecek örneklerden öteye gitmiyordu. Aynı bu diyaloglarda olduğu gibi, benim de Sigur Rós üzerine söyleyeceğim her şey onları deneyimlerken -evet "deneyimlerken" diyorum "dinlerken" yerine; buraya dikkatini çekmek istiyorum ey okuyucu, hissettiğim o tümleşik ve birbirini tamamlayan hisler bütününün ayrıştırılmış ve tüm bu ayrı parçaların örneklendirilmiş hali oluyor. Bir türlü tümevarılmıyor sözcükler ve cümlelerle.

Zamanında bir arkadaşım -Herman- sözlükte bana göre Sigur Rós'la ilgili yapılmış en anlamlı ve o tüme en yakın tanımı yapmıştı. Pek çok sevdiğim "Contact" isimli filmin pek çok sevdiğim bir sahnesindeki sözleri yazmıştı kendi tanımını yapmak yerine. Sanırım o da benim gibi bu konuda ifadesizlikten yakınmakta. Neyse uzatmadan bu entry'i buraya yazıp sözlerime son vermek ve diğer yazıma geçmek istiyorum:

"bu...
...semavi bir olay...
hayır !
hiç bir kelime !
hiç bir kelime...
...bunu tarif edemez.
şiir !
bir şair...
...göndermeliydiler.
o kadar güzel ki !
güzel !
çok güzel.
hiç sanmazdım."

(bkz: contact)
(katisuret, 22.03.2005 20:52)

Öyle.

miðvikudagur, 12. desember 2007

Yer-Yön

Kaç kez dönülmüştür şu tabeladan. Bazen sağı bazen solu gösterir. Aklın uzaktaysa yerin dibini, keyifliysen gökkubbeyi.. Sana göre döner bu tabela, değişkendir, ruh halin gibi..

þriðjudagur, 11. desember 2007

Njósnavélin


"Dünyanın yaratıldığı büyük boşluğun eğlenceli olmayan kısmı kırmızı bir karanlığa dövülmüştür ve bu kızıl karanlığın çocukları acı ve hüzün adına ne varsa boşluğun diğer yanında doğanları uzak tutmak için hayata gelmişlerdir. Doğumda seçmediğiniz tarafın oyuncuları olarak size verilen rolleri kabullenmek ve bunlar hakkında düşünmemek en önemli görevlerinizdir."
İşte bu kızılın kızlarından birisi, buzun neden soğuk olduğunu düşündüğü gün aklını taraf değiştirmeye teslim etti. Hayatta her şeyin cevabı sesteydi, ve sesten "boşluğun içindeki hareketi, serbest düşüş^ün kuralsızlığını" ona anlatmasını istedi. Njósnavélin yaratıldı, soru en büyük soruyla cevaplandı. Dağlandık.

Pastel kaldırımları ve sessiz yağmurlarıyla canlılığını yitirmiş bir şehrin, ölümden de beter bakan insanları arasında yaşıyorum ve kaçınılmaz olan yaşam sonu düşüncelerimde önüme her seferinde yeni bir kitap açabilmeyi başaran çok az sayıdaki seslerden birisi njósnavélin. Bir an rüya oluyorum, başka bir zam^an düşleniyorum. Gerçekten kopmaya mı sevdalıyım yoksa kapanın dişleri çok mu sıkıyor beni bilmiyorum. Şöyle bir geriye çekilip oynamaktan bakmaya fırsat bulamadığım dünya oyununu görüyorum, hamleleri düşünüyorum, kazanmıyor ve kaybetmiyorum. Njósnavélin^e girdiğimde, hiçbir şeyin önemi kalmıyor ve ben bu boşlukta kendimi hiç olmadığım kadar gerçek hissediyorum. Hiç beklemediğim kadar adam oluyorum..

you sigh alone..

En uzun gece

Gerçekten de çok uzun bir gecede hayatıma girmiş bir grup var: "French Teen Idol".

Aslında Andrea di Carlo isimli İtalyan bir müzisyenin projesi bu. O yüzden kendisine her grup deyişimde garipsiyorum ama olsun... 2005'te French Teen Idol diye kendi ismiyle aynı olan bir album çıkardıktan hemen sonra 2007'de Enlightened False Consciousness diye başka bir album çıkarmış Andrea bu proje altında.

Gecelerden epey uzunca olanlarından birinde çook eskilerden birileri gelip de beni dürtmeseydi, bu grubu bilir miydim şimdi bilmiyorum. Son zamanların en başarılı sitelerinden biri olduğunu düşündüğüm Last.fm'deki description'da kendileri için Sigur Rós, God is an Astronaut ve The Album Leaf benzetmeleri yapılmış. Yndi Halda'yı ise Similar Artists kısmında görmek mutluluk verici... Aklımıza gelmişken A Lily'e de eminim sonradan değineceğiz çünkü.

Tam buradan albüme ulaşılabiliyor. Eğer hemen birkaç şarkı dinleyeyim derseniz de French Teen Idol'un dinlediğim en iyi şarkısı olduğunu düşündüğüm The Longest Night 'tan başlayabilirsiniz...

Von



Madem ilk yazılar bunlar, biraz umutla başlayalım istedim her şeye... Bu aralar en çok ihtiyaç duyduğum şey olması bir yana, umut her zaman en çabuk tüketip, en çok aradığımız şey oluyor. Bulunca doğru kullanamıyoruz, insanca davranıp (!) olmadık çağrışımlarla yanlış kullanıyoruz onu ama olsun. Sigur Rós'un "Von"u bizi yanlış yerlere götürmez herhalde... Olsa olsa olmamız gereken yerlere uçarız. Belki biraz buz, belki soğuk bir ülkede minik evlerin içindeki kırmızı bir evin düşü yakalar bizi... Kim bilir.